14 Temmuz 2009 Salı

Çark ve Onun Küskün Çiçekleri




Berlin.. by =rooze on deviantART

Araya hayat girdi ve ayırdı kader yolları...Zaman tik- tak, tik- tak işledi durdu ve kurt kemirdi tahtayı. Yaşlandı insanlar Berlin duvarı gibi...Zaman doğurdu ölenlerin yerine yenilerini...

Bir kara yazı gibi sarıldı boyunlara sinsi sinsi kader...

İnanmadılar 2 ile 2' nin 4 ettiğine ve icat ettiler hesapmakinesini bir daha ve bir daha toplamak için. Böldüler sonra çarptılar ve çıkardılar hayatlarından sadakati. Çarklar döndü yalanlarla ve havamız kirlendi egzos dumanlarıyla. Doldu kulaklarımız yarattığımız kirlikle. Sesler yankı yankı, kelimeler eğri büğrü, kupkuru cümleler tıpkı ölü kuşlar gibi... Çırılçıplak bedenlerimize uygun yalnızlık ve Bitler küçücük küçüçük, ayıklandı kafalardan. Arı soktu iğnesini, kanattı futursuzca etlerimizi. Zehirledi ve zehirlendi.

Martılar denizlere aşık, denizler şehirlere... Zaman acımasız ve tenler buruş buruş ama öyle yumuşak ki ten, sanki hiç değmemiş gibi saflığına zaman, pamuk pamuk...

Kimileri katil oldu, kimileri katiller doğurdu. Ve sonra köleliğe acı bir çığlık gibi hayat verdi insanlık. Bencilleşti ve özelleştirildi özgürlük. Dünya'yı keşfetmeyi unutmadılar ve tabi ki de yüzbinlerce boğaz boyu yol aldılar denizlerde.Kirlettiler her gittikleri yer gibi sabahın ilk ışıklarıyla uyanan günü de. Tüyleri diken diken eden bombalar, patlatıldı birer birer. Bomba sesleri, sinsi bir yılan gibi sessizce sızdı çocukların çığlıklarıyla oyun alanlarına sonra. Dünyalar karardı, günün ağardığını sanıp, ebediyete uzanan bir uykuya yatar gibi uykuya daldı kötülüğü karanlıkla gölgeleyenler. Düşen bir kar tanesinin rengi temas ettiği an Dünya ile griye çaldı. Çaresizlik, insanlığın içini -yalnızlığın insanı sardığı gibi kapladı anbean. Çaresizlik gafil avlandı sonra yalnızlık tarafından. Modern zaman hastalıkları çıktı ortaya.Hasta, kuraltanımaz ve niceleri... Çaresi ise çaresizliğe inat sadece arınmaktı.

İçimizdeki isyan tohumuna rağmen korktu gözümüz kısacası tüm bu olanlardan.Yarattıkları bu kaostan korktular tırsaklar...

Ve kandilin biten gazı gibi doğaya yabancı, özüne yabancı insanlar yetişti aramızdan. İçine kapanık, kırgın, küskün belki de küstürülmüş...İnsana özgü duyarlıktan yoksun bireyler haline gelen toplum, zamanında acı çeken ama yine de sorgulayan, savaşan ve uyanan bir dönemden; gözleri kör, den ikulakları duymayan, içleri çürümüş maskelerden ibaret, savaşmayı bırakın sevişmeyi bile bilmeyen süs çiçeği gibi sulandıkça büyüyen, üretmeyen aksine tüketen bir dönem insanı haline geldi. Kurt dişerini gıcırdata gıcırdata çözülemez labirentin içinde döndü durdu senebesene. Dehşetengiz denizler köpürüp, ırmaklar taşarken bile kimsecikler farkedemedi hayata bir iplik gibi bağlı korkularımızı. Sorgusuz sualsiz güvenmekte buradan geliyor olmalıydı, kibilebilirdi.

Teslimiyet bir dönemin bağımsızlığı için...Teslim olmak ise bir dönemin sonunu hazırlayanlara öğle yemeği gibi...

Geç kalmışlığa dur!, diyen bir insanoğlu çıkmadı aramızdan.Tarih bu ya; tekrar etti ve etti, döndü durdu çark, küskün çiçekleri yetişip dururken...

Bölük pörçük hayatların arasına iki cümleyi ayıran virgül gibi girdi elinin kiri, sevgili para, para yüzünden çıkan kavgalar ya da...

Öznesi olmayan cümleler gibi insansız savaş uçakları süzüldü martılar yerine gökyüzünde. Hiç olmamış gibi, hiç yaratılmamış gibi davasına baş koyan içsizler, durmadı akıttı kanları olanca hızıyla. Ortak yol bulmaya değil, uzlaşmaya hiç değil, savaşa; sadece kendi sesini duyurmaya çabaladılar. Yeminsiz tutan dua, zamansız öten horoz gibi bir yanımız masum, diğer yanımız her şeye kifayetsiz kaldı. Gökkuşağının tüm renkleri için kapitalizmin durağından başlayıp, sömürücü kıtalar boyu uzanan sularda boğulmayan yazgıya inanan bir kaç kişi nefes alabildi dünya üstünde.Gerisi tutundu ve düştü...

Yol aldı başını ve su izinde aktı, durdu. Sabıkalı tüm acıların yaraları kabuk kabuk, tekrar tekrar kanadı. Mezar kazıcılar, dramlık bir seyirde, ellerinde kürekleri nöbetteydiler oysaki.

Kaldırım haline geldi hayatlar; sokaktan dünyaya açılan mekanların kaldırımları gibi aşınan,yoğrulan...Meşaleleri ellerinde sadece kendi çapını aydınlatan fikirleriyle devrim yaptıklarını sanan bir avuç, savaşa giden askere zırh giydirir gibi insanı da kahramanlaştırmak için tozlu yollara döktü sonra ve önceleri gibi. Halbuki insanlık zinciri tamamlar gibi tututuşsaydı el ele; ne kölelik kalırdı dünya üstünde ne de karanlıklar, körebe oynar gibi...

Ne yaparsın ki üstündeki toprağı silkelemekten aciz, mezar kazıcılarla işbirlikçiler, gürleyen gök gibi kükremeyi bildi, konuşmayı değil. Varoluşun en başında yapılmış bir hata, yokluşumuzun sonunu yazdı adeta. İçinde her türlüsünü besleyen yanlış, doğrunun imtiyazı oldu ve bitti gazı kandilin, söndü ardından usulca...

1 yorum:

  1. ve bitti gazı kandilin, söndü ardından usulca...

    ...
    GÜZEL BİR YAZI..TEBRİKLER.
    ARAŞTIRMALARINI NASIL YAPIYORSUN, YAZILARINI MERAK EDİYORUM EN ÇOK..

    YanıtlaSil