4 Haziran 2009 Perşembe

Keşfediş



Kendimize karşı içten olma eğilimini gösterme kararı almadan hemen önce düşünülmesi gereken çok önemli bir nokta var:

Kendimizi ne kadar tanıyoruz?


Bu soruyu daha önceleri b
ir çok kez sormuştum kendime fakat bu sefer beni bu soruya yönlendiren olaylar diğerlerden farklı bir şekilde gelişti. " Eve dönüş" sırasında rastladığım Paulo Coelho'nun " Portobello Cadısı" elime geçer geçmez bir solukta okuyup yuttuğum kitapların arasında yerini aldı ve kaçınılmaz soru belirdi aklımda:

Kendimizi ne kadar tanıyoruz?

Athena adlı gizemli bir kadının Şirin Halil kimliği altında doğup son
raları evlat edinmesiyle değişen hayatının nasıl ruhsal ve duygusal bir yolculuğa kanat açtığını, onu tanıyan belki de daha yeni tanıyacak olan 3. kişilerin ağzından sade ve süssüz bir dil ile ruhani bir biçimde okuyarak bir başkaldırışa tanıklık etmiş oldum. Carl Gustav Jung düşünelerinin de desteklediği kitap aslında satırlarında mesajını açık bir biçimde gözler önüne seriyordu okuyucusuna.

Kimliğinin ve varoluşunun gerçekliğini keşfetme isteği adı Şirin olan bir kadının isminden başlayarak kimliğini ve gerçekliğini yaratmaya başlamasıydı okuyucusunu saran.

Gizemli güçlerin ruhunda salık vermesiyle normal hayata uyum göst
eremeyen Rumen bir çingenenin gayri meşru kızında hayat bulan Aya Sofya!yı kendi içinde keşfedişi, duyguları ve müziğin etkisiyle içinde gizli olduğu temel noktasının diğer insanlar olduğu Verteks'i içinde uynandırmasıyla ışığa kavuşan Athena'nın bir bedel ödemesiydi okuyucusuna gönderdiği mesaj. Grup bilincine kavuşan Athena insanlara tinsel gücü ve bedenle ruh arasındaki ilişkiyi güçlendirerek birinci evimiz olan evren ile daha da bütünleşmeyi öğretmeye başlar başlamaz gerisinin çorap söküğü gibi geldiği, sayfaları adeta yalayıp yutarak okuduğum Portobello Cadısı, bir keşfediş oldu benim için. Kim olduğumuzdan emin olmasakta herkesin yarattığı kendi gerçekliğinde yaşadığı yadsınamaz bir gerçekti ve kutsal sırları aktarmayı, hepimizde var olan bilinmeyen gücü uyandırmayı keşfedişi yutturmuştu mürekkebi kitabın satırlarına.

Ve aşk aşktı. Öyle yazıyordu 3. ağızların asla gerçekliğinden em
in olamadıkları ama tüm herşeyden daha da gerçek olan sevdiği adamın yazdığı satırlarda. Athena'nın kendine hayran bir gazeteciyle konuşmasının arasında geçiyordu bu söz.

Aşk aşktı...

Kendimizi ne kadar tanıdığımız aslında kendimize ve çevremize olan bilinçliliğimiz ve farkındalığımız ile ölçülebirdi ve Athena, aşkı bilinçli bir şekilde yaşadığını ve aşkı sadece üç harf ile tanımlayabilmesiyle onu aslında ne kadar derininde sakladığını kanıtlıyordu.


" ... Athena'nın, görevin yerine getirilmesinden başka bir isteği yok..."




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder